Bir tür kendini bilmezliktir kendimize uyduramadığımız insan, durum ya da objeleri oradan alıp oraya atmak olmadı başka bir yere koymak. Eğer hala içimiz rahat değilse derin derin iz sürmek sonra da enselediğimiz yerde o şeyi sonsuz bir boşluğa doğru fırlatmak atmak. İstememek onu. Dışlamak.
Kendimizin olamadığı ya da ayakları yere basmayan öz güvenimizin vahşice yansımalarıdır tüm bunlar aslında.
Kabul görmek yerine kabul gören olmak isteriz daha çok. Her şey içimizden gelir. Derinlerde bir yerlerden. Kimsenin elini uzatıp ulaşamayacağı olsa olsa sadece kendimizin müdahale edeceği kadar başkaları için ulaşılmaz bir yerdedir bu hissiyatımız. İlla ki somut bir şeyle tanımlamak gerekirse; şimdilerde şuursuzca yapılan gökyüzünü kapatan şu toplu konut binaları gibi yüksek ve çirkin bir EGOdur bu!
İşte bundandir ki hayat boyu sadece kendi nefesimizle yaşamayız. Hep ensemizde başka nefesler hissederiz. Hissettirirler. Tüm bunların yanı sıra bu durumun iyi olduğu zamanlarda vardır. Bazen soğukta donmak üzereyken başkasının ensemizde biten nefesiyle ısınır belki de yeryüzünde tek başınalığın bir adım daha ötesinde bir yerde olmanın getirdiği bir güven de gelir kalp kapakçığımızdan hop diye içeri giri verir.
Şimdi önce derin bir nefes alalım ve hemen sonra ensemizde kaç nefes olduğunu sayalım.
Eğer ensemizde nefes ya da nefesler hissediyorsak bu bir hayat belirtisidir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder