Güne aydınlık bir ruhla uyanmak içimizdeki derin uykuları bir kenara bırakmaktı. Kış güneşi kendini bulutların arasından yırtıp, denize doğru vurduğunda aşka olan inancımız daha da pekişirdi. Hayat bir yerlerde bizi beklerken kimin omuzuna çarpıp, kimden gözlerimizi kaçıracağımızı bilemezdik çoğu zaman. Soğuğun paltomuzdan sızıp kemiklerimize nüfuz etmesi bizi hayata bir adım daha yaklaştıracaktı. O gün Firuz kendini sokaklara adamaya karar verdi. Peşinden gelen çantasına kendinden bir kaç şey koyup, kışın soğuk rüzgarına inat, güneşle buluşacak, nefes alıp verirken hayata daha derin şükran duyacaktı. Sokaklara kendini adamış olan Firuz'un amacına amaçsızlık hakimdi aslında. Tam da gözlerini kalem, zihnini kağıt yapmışken üşüyen ellerini ovuşturarak rüzgardan kaçırmak için ceplerine sakladı. Zihnin derinliklerinde gezinip, defterine bir şeyler karalayacakken birden çocuk ses onu dünyaya döndürdü. 'Abla mendil alır mısın?' diyen sese döndü. Kışın soğuk rüzgarından bu küçük bedeni koruyan bir paltosu bile yoktu. Kimseye minnet etmeyen gözleri, ona hayır diyen Firuz'un belli belirsiz sesi ile bu çocuk sokaklara karışıp gitmişti çoktan. Firuz içine işleyen soğuktan ziyada içine işleyen acıyı duyumsadı o an. Sokaklar demişti evden çıkarken ve sokaklar ona bu sesi duyurmuştu.
Firuz, Karaköy'ün dar sokaklarında yürümeye devam ederken kendini Beyoğlu'nda buldu. Her ne kadar kış güneşi kendini ara ara gösterse de soğuğa aldırmadan bir kaç bozuk parayı ceplerine koyma hayaliyle cadde üstünde müzik yapan insanları duydu. Yazmaya devam ediyordu. Arada esen rüzgar kaleminde tutukluk yapıyordu yapmasına ama buna aldıran yoktu. Biraz onları dinlemek istedi. Zihine notalar eklemek kuşkusuz iyi gelecekti ona. Durduğu yerde bu kez kışa aldırmayan bir çift çıplak çocuk ayağı gördü. Ellerinde bir kaç mendil, Firuz'a doğru yürüdü çocuk. Firuz bakış yönünü değiştirdi. Kaçmak istedi. Fakat bu kez bu çocuk peşini hemen bırakmadı. Israrcıydı hayata karşı, çıplak ayaklarına karşı ve onu umursamayan insanlara karşı. Firuz çantasından bir kaç bozukluk aramaya koyuldu. Bu sırada caddenin aşağısından gelen polislerden korkup, paniğe kapılıp kaçmaya başladı bu çıplak ayaklı ısrarcı çocuk. Firuz ne olduğunu tam anlayamadan soluna baktı. Yerde çocuktan kalan paket mendiller vardı. Firuz çocuğa vermek üzere çıkardığı bozuklukları müzik yapan gençlerin kutusuna bıraktı ve mendilleri yerden toplayıp yürümeye devam etti. Mendilleri çantasına attı ve çevresine bakınarak yürüdü, yürüdü, üşüdü. Bulutları yırtıp kendini gösteren güneşi kaybetmişti. Çocuğun koştuğu yöne doğru giderken onu bulmak istedi. Fakat inatla çocuk görünmüyordu ortalıklarda. Sonunda acıktı ve Beyoğlu'nun ara sokaklarında sevdiği esnaf lokantada içini ısıtacak bir çorba içmeye karar verdi. Üşüyen ellerini bir paltonun cebi ısıtırdı da üşüyen midesini bir tas sıcak çorba ısıtır mıydı? Ya da çıplak olan çocuk ayaklarını? dalgın dalgın düşünürken kendini tekrar Karaköy civarında buldu. Üzerinde o çocuğu hala bulamamış olmasının paket paket ağırlığı vardı. Karaköyde bir pasajın içinde gördüğü ikinci el kıyafet satan bir mağazaya girdi. Çantasındaki mendilleri soğuktan burnunu sümküre sümküre silen dükkan sahibi adama verirken, karşılığında aldığı bir palto ve bir çift çocuk ayakkabısıyla memnun ayrıldı oradan. Ne de olsa istemek yeterli bazı şeyleri gerçekleştirebilmek için. Nasıl aldı Firuz bir kaç paket mendile bir ayakkabı ve palto diye sormayın.
Paltosuz olan ve kimseye minnet etmeyen çocuğu gördüğü yere giderek paltoyu ona verdi. Elindeki mendilerle ona baka kalan çocuk ise epeyce şaşkındı. Firuz çocuğa masmavi denize çalan paltoyu giydirdi. Sessizdi. Teşekkür etmedi. Bunun göstergesi olarak Firuz'a bir paket mendil verdi. Firuz gülümseyerek kabul etti. Çünkü biliyordu ki kabul etmemesi demek karşı tarafta kırgınlık yaşanması demekti. Hiç bir şeyi karşılıksız kabul edecek gibi görünmüyordu. Kimseye eyvallahı yoktu.
Firuz elinde bir çift ayakkabı ile tekrar Beyoğlu'na doğru yol alırken, çıplak ayaklı çocuğu bulmanın umudundaydı. Hava kararmak üzereyken, malum kış bize gün yüzünü çok uzun göstermezdi, çocuğu çok uzaktan gördü ve ona doğru hızlı adımlarla yürüdü. Çocuğa torbadan çıkardığı bir çift yeşil renkte ayakkabıyı uzattı. Emin değildi numarasından derken çocuk çoktan giymiş ve uzaklaşmıştı. Kağıt mendiller için ayakkabının içine koyduğu parayla yeniden mendil alabileceğinin hesabını çoktan yapmış olmanın iç rahatlamasını yaşadı.
Firuz artık eve dönmeliyim diye düşünürken gecenin karanlığına mavi bir deniz ve yeşil bir orman teslim etmiş olmanın huzurunu akıttı içine. Üstelik tüm bunları yaparken üşüyen ellerini unutmuş, kışa karşı çok daha güçlü olduğunu hissetmişti.
Evine doğru yol alırken, denizden geçen yoldan adımlarını attı ve esen soğuk rüzgarın etkisiyle büyükçe hapşırdı. Çantasından bir paket mendille mavi deniz ve yeşil orman ona 'çok yaşa' demişlerdi.
Firuz sabah kenara koyduğu derin uykuyu üzerine giyindi ve yeni bir güne uyanmak üzere kendini yatağına attı. Üstelik artık ona 'çok yaşa' diyen mendilleri vardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder